5 Mayıs 2016 Perşembe

BENİM İÇİN GAZAP ÜZÜMLERİ

Gazap Üzümleri, Kaliforniya'ya göç etmek zorunda kalan ailelerin, kapitalizm yüzünden yok oluşunu anlatıyor. Yayınlandığı yıllarda oldukça tepki alan ve ABD'de Kaliforniya insanını küçük düşürdüğü gerekçesiyle, uzun yıllar boyunca yasaklanmış bir kitap. Yasaklanması konusunda baskı yapanlar ise ABD'deki tarım şirketleriymiş. Zaten kitabı okuyunca neden böyle bir istekte bulunduklarını anlayabilirsiniz.
  İnsanlara türlü zorluklar yaşatarak topraklarını sattıran sistemin daha sonra o insanları kendi topraklarında 1-2 sent için işçi olarak çalıştırdığını, sanayileşmenin gelmesiyle ise topraklara traktörler sokup, insanların çiftçilik yapabilecek yere göçlerini acı, gerçekçi ve etkileyici bir biçimde anlatıyor.

  Kitap tabii ki tüm aileleri değil, Joad ailesini anlatıyor. Joad ailesi Oklahama'da yaşayan bir çiftçi aile. Joad ailesi, tıpkı diğer insanlar gibi en sonunda topraklarından göç etmek zorunda kalıyor. Onları yarı yolda bırakır mı bırakmaz mı bilemedikleri kamyonlarıyla umut yolculuğuna çıkıyorlar. Herkesin içinde heyecan, korku az da olsa umut var ama kimse hiçbir şey belli etmiyor. Kaliforniya'da iş olduğunu söyleyen el afişleri, Joad ailesinin umudu. Ama herkesin içinde vaat edilen zenginliğin Kaliforniya'da olup olmadığını sorguluyor.

  Joad ailesi, yolda bazı kayıplar veriyor, yeni insanlarla tanışıyor, zorlu, tehlikeli bir yolculuk yapıyor. Joadlar'ın yolculuğu bana kitabın en başındaki kaplumbağayı anımsatıyor. Arada dinlenmek için durduklarında yavaş yavaş insanlarla tanışa tanışa Kaliforniya'nın asıl yüzünü görüyorlar. Dağıtılan el ilanları artık yavaş yavaş içlerindeki umut ışığını söndürüyor. Ama yine de kimse birbirine bir şey belli etmiyor.

  Bu göç olayları bana şimdilerde sürekli göç halinde olan Suriyelileri hatırlatıyor. Kitabı okurken sürekli kafamda Joadları ve diğer aileleri Suriyeliler'e benzettim. Ne ile karşılaşacaklarından habersizler ama yine de korkusuzca göç ediyorlar. Şimdi buraya bir şeyler yazarken kendimi durduramıyorum, kitap benim gerçekten içime işlemiş bunu farkettim. Kitaptaki karakterler bana o kadar gerçekçi geldi ki bir süre sonra yaşadıkları şeylere nasıl tepki vereceklerini öngörmeye başladım. Bazı anlarda onlarla beraber gibiydim. Mesela Rozaşarn'ın doğum yaptığı zaman; doğum anından bahsederken, birden ısınıyordum ve sanki burnuma kan kokuları geliyordu ama adamların yaptığı setin yapılışını okurken yağmurun sesi kulaklarımdaydı, üşüyordum ve burnuma toprak kokusu doluyordu. Bir süre sonra baktım ki Joadlar'ın arkasındaki görünmez bir yolcuyum. Ailelerinin diğer ferdiyim. Ruthie ve Winfield'in oyunlarındaydım, anneyle beraber yemek yapıyorum sanki onlarla beraber portakal topluyorum, sanki insanlar tarafından beraber dışlanıyoruz.

   Kitabı okurken Joadlar yollarda kendi insanlarıyla karşılaştıkça anladım ki, ne varsa senin halinden anlayan insanlarda var. Fakir insanlara fakir insanlar yardım ediyor. Bir parça ekmeği varsa onu birbirleriyle paylaşıyor. Yani başka kimse onlara yardım etmiyor. Böylece çok sıkı bağlar oluşuyor aralarında. Aslında bu şekilde birleşseler, her şeyi atlatabilecek güce sahipler ama bunun farkında değiller. Yavru filler eğitilirken kalın bir zincirle kazığa bağlanırlar. Yavru filler zincirlerinden kurtulmaya çalışsalar da zincirleri sökmeleri imkansızdır. Yavru filler öncesinde bundan kurtulmak için uğraşır ve sonunda pes eder. Sonunda filler büyürler, zinciri isteseler koparabilirler ama böyle bir girişimde bulunmazlar. Çünkü özgürlüğüne kavuşamayacaklarını  düşünürler. Aslında kıramadıkları şey zincirleri değil inançlarıdır. Şimdi buna nerden geldin falan derseniz, işte Oki'ler de böyle. Bireyselken gerçekten hiçbir şey yapamazlar. Ama bütün olarak ayaklansalar, aşamaycakları şey yok bence. Keşke birlik olup sisteme karşı gelebilseler.


  İş ve yaşam şartları çok zor. İstisna olarak sıcak suyun bile olduğu kamp beni çok şaşırttı. Joadlar henüz oraya yerleşmeden önce kitap, Joadlar'ın oraya yerleşip rahat rahat yaşamasıyla bitecek sanıyordum. Ama bu son beni kesinlikle etkilemezdi. Yani öyle bitseydi şu an bu kitaba karşı bu kadar yoğun şeyler hissediyor olmazdım.



Kitabın sonu sizi bu sefer de çekilen açlıkla başbaşa bırakıyor. Kitabın son sayfasını okuduğunuz an; kitabı, kitabın özünü, asıl olayın, sorunun ne olduğunu anlıyorsunuz zaten. Ve arkasında o kadar çok soru işareti bırakıyor ki. Sürekli düşünüyorsunuz, mesela Connie ve Noah neler yapıyor, nasıl yaşıyorlar? İşte bunlar da bizim hayal gücmüze kalmış demek ki. Tek isteğim Noah'ın mutlu olması. Ondan çok az bahsetse de onu sevmiştim.



    Belki burada kendimi tam ifade edemesem de, size düşündüğüm her şeyi aktaramasam da John Steinbeck o kadar harika bir kitap yazmış ki, resmen içinize işliyor. Üstelik kitap çok durgun devam ediyor, karakterleri ön plana çıkaracak özellikleri yok, buna rağmen gerçekten büyüleniyorsunuz. Kitabı elinizden bırakasınız gelmiyor. Ve sonu... Ben kitabı bitirdikten hemen sonra uzun uzun duvara baktım, düşündüm. Kitabı bitirdiğimde sanki 10 yıl yaşlanmıştım. Kendimi yorgun hissettim. Sadece 557 sayfa bana hem hayatı sorgulattı, hem yeni insanlarla tanışmamı sağladı. Sadece 557 sayfa, yılların yorgunluğunu üstüme bıraktı. Şimdi hala Joadlar'ı içimde bir yerde yaşatıyorum. Gerçekten, bazı konularda, "Acaba burada olsalardı bu olaya nasıl tepki verirler?" diye düşünüyorum. Ve artık ben de kendimi bir Joad olarak görüyorum.




Bu arada 1940 yapımlı filmi de var:

GAZAP ÜZÜMLERİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder